2 Mayıs 2020 Cumartesi

Güzide

     Loş bir meyhanenin hoparlöre en yakın masası gibi boş alkol şişeleriyle doluyum. Hatıraları geri dönüşüme gitmesin diye doldurmuşum boş şişelere. Yere fırlatıp içinden çıkanı geri yaşarım da bu şişelerin öğütülmesine izin vermem. Uzaktan bakmaktan keyif aldığım şey anılar değildir belki. Belki güzelliği izlemek güzellikten daha önemlidir, belki de güzel olan güzel kalsın diye dokunmaya kıyamam. Kim bilir. Kalemimden fışkıran yalanlar tırnaklarımın arasına dolmuş vebayı gizleyebilir mi? Kaçaklara oynadıkça suça yataklık ediyor gibi hissettiğim bir ben var benden içeri. Suçu suç yapan yargılar ve cezalar. Hangisinden kaçıp, neyi göze almışım bu zamana kadar? Dağların eşkıyası gibi sömürdüğüm hayatlara bir kaç kurşun yeter de artar. Ama dağın kendisine mermilerim işlevsiz kalır. Siyanüre bulanmış makinelerle, altın arama bahanesiyle, sırf param yetiyor diye, gelenle gidenin hesabının muhasebesini bile tutmadan girişmişim bu dağa. Her kazıdan kâr edemezsin. Belki de her 200 metrede bir yeni volkanları açığa çıkarmanın maliyeti getirdi beni buralara. Ne yüce dağlar eridi, ne litrelik şişeler devrildi ama yine de vermem bu masayı geri dönüşüme. Hiç gitmedim ki geri döneyim. Hiç gitmedik ki geri dönelim. 
     Akıl tutar sen bırakmadıkça. Su akar barajlar doldukça. Durum olur durursun, su değil de kap oldukça.