Narsist bir insanı ele alalım. Böyle insanlar genelde ahlak yoksunu gibi görünür ama hepsinde duyarlı bir yan vardır diye gözlemledim. Bu insanları böyle yapan o anki davranışları değil de bu davranışın arkasından gösterdikleri izlenimler böyle yapıyor diye düşünüyorum. Narsist insanın süperegoyla yüzleşme yöntemi daha çok kendini yücelterek kırbaç değdirmeme üzerinedir. Yani bulunduğu durumda hatalı veya haksız olduğunu kabul etmeyecek düzeyde yücelttiği benliğiyle süperegonun kırbacından da kurtulmuştur.
İyilik meleği dediğim, narsistin zıttı, özverici olan kişiler ise süperegoyla temasa bile geçmeden bu acıdan sıyrılır. Bu acı kırbacın yakıcı darbesindense olup biteni engellemek için sürekli af dilenen veya her şeyden özür dileyen tipler olarak düşünebiliriz. Kendisiyle alakası olmayan meseleler için bile kendini yargılayabilen insanlardır bunlar. Sonuç olarak uzakta görünen kırbacın ucu bile yeter bu insanların süperegoya boyun eğmesine.
İşte bahsettiğim pingpong topu ise bu iki insan tipinin arasında gidip gelen tiplerdir. Aslında insanı sıfır veya bir olarak görmeyi sevmem ve doğru bulmam. Bu yüzden de tüm insanlığı pingpong topu gibi görürüm. Süperegoya karşı veya acıya,kaygıya karşı durduğumuz bu durumlar çok karmaşıktır. Ama bu yolun başı ve sonu hep aynıdır. Her seferinde ahlakımıza uygunsuz bir şey yaparız ve her seferinde kendimizi yargılarız. Bu yargıdan kurtulmanın yolları ise bizim diplomatik yanımızdır. Af dileyenler ve kendini savunanlar arasında gider geliriz. Maddi-manevi karşılıklar, özür dilemeler, kısaslar gibi yöntemlerle af dilerken; insanlar, bilim, örnekler gibi şeyleri göstererek de kendimizi savunuruz. Ne yaparsak yapalım benlik kendini oluşturmaya ve değiştirmeye devam eder. Tecrübe edinmek de var işin ucunda fikirlerini sağlamlaştırmak da. Ne olursa olsun benliğin ilerleyici doğası hiç değişmeyecek gibi geliyor bana. Bu ilerlemenin nedeni ise garip bir muamma.