Yaşam boyunca gözlerimiz bol bol et ürünü görmektedir, çiğ veya pişmiş. Göze neredeyse hiç batmayan bu görüntü alışkanlıktan mı bu hale geldi veya suretlerle hiç karşılaşmadığımız için mi bu kadar rahatız? O an aklıma gelen soru buydu. Hayat içinde kendi hayvanını yetiştirip sadece onların etini yiyebilme kotası koysaydık inanıyorum ki şu zamankinden kat kat daha fazla vejeteryan insanla karşılaşırdık. Başkası bizim için bu suretlerin icabına baktığında nasıl rahat hissediyoruz ama kendimizi. Kötü veya tiksinç eylemlerin maşası olmaktan kurtulma rahatlaması. Öldürme güdüsü veya katil olma düşüncesinden arınmak bu kadar önemli mi, veya ne kadar önemli?
Toplumda, hukukta kozmetik olarak fazlasıyla önemi olan insan suretinin artık sadece kozmetik olarak değil fonksiyonel olarak da hayati bir önemi olduğunu düşünmeye başladım. Beyin, karaciğer, böbrek kadar önemli ve insanı hayatta tutan bir organ. İnsanların sadece güzellik veya çirkinlikle sıfatlandırmasından öte empatisi yapılacak bir canlı veya harcanabilecek bir et parçası olarak görme ayrımını sağlayan bir organ. İnsanların içindeki Kâbil'den bizi koruyan kalkanımız. Fazlasıyla abartılı olan bu iddiamın tek dayanağı ise kendi farkındalığımdır. İçimdeki Kâbil'i izlemek bana yetecek, bolca delil sundu bu zamana kadar. Ne kadar görsem de göreyim Kâbil hala orada bir yerlerde. Habil ve Kâbil ile Adem olduk, cümleye server olduk. Belki içimizdekilere sırdır deyip geçtik, gayre hiç bakmadık. Bu hiç hoş değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder