Bir hapishanede olduğumu hayal ettim bugün. Bütün günümüz sohbetle, kitapla, çayla ve televizyonla geçecek değil elbet. Işık alan kumar masası veya yarım ranzalık düşünme alanı da ceza gibi gelecektir. Bunca cezanın arasına sokuşturulacak ıslah bölümleri mükemmel hazineler olurdu. Sinema filmi gecesi, tiyatro çalışması, boncuktan anahtarlık yapma veya ahşap oyma kursu, koro ekibi... Herhangi birini kaçırmak ya mazoşistliği ya da fiziksel bir engeli gerektirirdi.
Hayatı cezaevi olmuş insanlara gelsin bu yazım. Her bulduğu tatili eğlenme ve dinlenme yatırımı olarak kullanan insanlar bunlar. Belki de tüm insanlar bunlar. Tamamen olmasa da hayatının belli dönemlerde cezaevine dönüşmesi gereken insanlar. Mahkeme salonunda katip olarak yazıp yazıp oynamayı bırakarak tokmağı ele almanın vakti gelmedi mi? Anı yaşamak sadece çılgınlar gibi eğlenebildiğin veya dinlenebildiğin zamanların ötesine geçmesi gereken bir felsefe olmalı. Zamanının önü arkası, başı sonu varsa eğer, ömründen bahsetmiyorum burda, senin yaptığının,yapacaklarının, düşüneceklerinin, alacaklarının, vereceklerinin zamanı için bir düzen varsa eğer sen anı çoktan kaçırmışsın demektir. Aptallık çizgisine kadar zorlanabilir bu hayat belki. Yani demem o ki her uzun yolun bir varış noktası vardır elbet. Yol desen çeşit çeşit bulunur, milli gururumuz. Vaktin de biraz dar olması pek mümkün. Ama molasız gitmek gibi bir yarışta da değiliz hani. İki stand sonra canınız çektiği için üçüncü kavuncuda durup bir mola vermek gibisi mi var. Otobandan gidip de otoban sıkıcılığındaki durak noktalarında zaman geçirmeye mola diyen de var. Ara yollardan gidip gözüne kestirdiği bir tarlaya dadanan fareler de var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder