12 Nisan 2020 Pazar

Maça Ası

     Zamana sığdırılamayacak keskinlikle bilerek atacağı bu adım için çok güvensiz hissetmişti. Belki de bir daha hiç yakalayamayacağı bir an içinde olup bitivermişti her şey. Öyle bir andı ki, yolu olmayan bir kale kadar fethedilemez ama bir daha asla duyumsanamayacak bir his kadar muğlaktı. Çoktan yola koyulmuş emirlerin, hareket ettireceği her kası hissedebiliyordu. İçinde akan kanı, ciğerlerini harap eden nefesi, suyla ilgili fantezilerini ve sıcaktan kavrulmuş derisinin acısını... Kafasının içinde yaşadığı bu patlamada tüm surları yıkılmış, unuttuğu tüm duyguları ortalığa saçılmıştı. Atacağı basit bir adımdan o kadar şüphelenmiş, onu o kadar çok sorgulamıştı ki hiç olmasaydı daha iyiydi. Bitmez bir döngüye girdiğinin farkındaydı. Dipsiz bir uçurumdan aşağıya itilmişti artık geri dönüşün olmadığını farkındaydı. Kaybolan şey temel güveni değil güvenin kendisiydi. Dibi görebilecek miydi, dipte ne vardı, en başında buraya nasıl gelmişti? Bu soruları soramayacak kadar yorgundu artık. Gözünün önündeki tek şey koca bir kum yığınından ibaretti. Kurguladığı hiç bir senaryo ona bir şeyler anlatmıyordu. Çözdüğü her bulmaca mantığını kaybediyordu. Devasa çölün ortasında kendisi de bir kuma dönüşmüştü. Yapabileceği hiç bir şey kalmamıştı. Sığınacak hiçbir limanı olmayan geminin okyanusu, gidecek yeri olmayan seyyahın yolu, tutunacak dalı olmayan ışığın karanlığı, onunsa elinde bir tek inancı vardı. Okyanuslardan daha derin, yollardan daha uzun, karanlıklardan daha siyah bir inancı sadece bu adıma yükledi. Geri dönmesini beklemeden yükledi. Zaman kaydı, yer yarıldı, acı dilinin ucuna geldi. Bilemeyeceğini bile bile, bildi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder